Werther: Bir Şairin Gözyaşları – 2
Werther’in en hoşuma giden noktası, yazın da Goethe’nin gözyaşlarının olmasıdır. Gözyaşını bilirsiniz; gözden süzülen inci taneleri… Benim bahsettiği de buna yakın ama aynısı değil. Gözyaşı kimi zaman gözden akar kimi zaman kalpten. Şair gözyaşlarını derununun gizemli mabedinden akıtmıştır. Charlotte’a olan keskin aşkının çığlıklarıdır aynı zaman da gözyaşları… Her ne kadar Jarusalem’den çıkmış gibi görünse de şairdir ölen; içinde yaşadığı dünyanın içerisinden göçen…
Bir önceki yazımda Genç Werther’in Istırapları’na ve J.W.Goethe’ye dair kısa bilgilere yer verdim. Bu yazımda bir mektup yazıyorum. Bendeki Werther’in Lotte’ye yazdığı bir mektup…
Cennetten Lotte’ye…
Sevgili sevgilim, sana bu mektubu bulutların ardındaki ülkeden yazıyorum. Bir bilsen, kuş gibi hafif, rüzgâr gibi huzurlu, hava gibi sükûtun yüceliğini taşıyorum.
Son nefesimi verirken döktüğün gözyaşları aşındırmış olacak ki sağ yanağım hep al al parıldıyor. Senin ve sevgili Albert’in huzur içerisinde yaşamanız için, ellerinle verdiğin, üzerine gözyaşları akıttığın tabancayla intiharın son kurşununu ateşledim. Bir bilsen ne denli mesudum… Tek üzüldüğüm, ardımdan elmas gözlerinden inci taneleri akıtman oldu. Oysa o gözler dünya da gördüğüm en güzel gülücükleri saçıyor.
Sana yazdığım son mektubumu, sellerin aktığı ovaya benzeyen gözlerinle okuduktan sonra öpüşün ve severek koynuna alışın, mutluluğuma bir kamçı daha vurdu. Sende beni seviyorsun ve ben koynundayım…
Ah sevgilim, yıllardır dur durak bilmeden seni izliyorum. Ne gariptir ki, sana görünmeden yapıyorum bunu. Tam saçlarını parmaklarımın arasında okşayacakken ellerim boşlukta savruluyor.
Lotte, ıhlamur ağacının altındaki mezarıma iyi bak. Orada seni senden fazla seven ben yatıyorum. Toprak olan be(de)nim…
Buraya geldiğimde bir kâbusta olduğumu sandım. Her yanımı alev almış, her taraftan ateş püskürten bilinmeyen karanlıkların içindeki uğultular sarmıştı. Alevlerin içinden gelen ulumalar, fundalıkta yolunu kaybeden kurtların, sürülerine seslenirken çıkarttıkları seslere benzetmeye çalışıyordum. Olmuyor. Seslerden okunuyordu; ne acı ıstırap, ne amansız can çekişler… Kimse kimseye el atmıyor burada.
Sevgilim, biliyor musun, beni de ateşlerin içine attılar. Etlerim kemiklerimden ayrıldı. Nefesim boğazımda kesildi. Öldüğümü sandım. Ama hiç acı çekmedim. Çığlıklarım yankılanmadı sağır boşluklarda. Huzurluydum. Gözlerinden süzülen kristal taneleri, yanağımı serinletiyor, sana ait olan ruhumu ferahlatıyordu. Bir süre burada kaldıktan sonra Tanrım bana el uzattı ve yanına aldı. Çiçeklerin mis kokusu eşliğinde, gözünün alabildiğine uzanan bir bahçeye… Bazı yerlerini sizin evin bahçesine benzetiyorum ve en çok oralarda geziniyorum. Buraya gelince sende seveceksin burayı. Ama umarım benim gibi ıstıraplara mahkûm edilmezsin.
Geçen ay, Albert ile baloda ne güzel dans ediyordunuz. İmrendim doğrusu… Gözümün önünde açılan perde de, birlikte rüzgâr gibi savruluşumuz, neşeyle, ateş böceklerinin yarenliğinde dans ettiğimiz bahar geldi. Albert de seviyor seni, hem de çok… Ama benim kadar değil.
Bu arada oğlunuzun adını Wilhelm koymanız beni pek bahtiyar etti. Biliyorsun ki Wilhelm, senden sonra ki tek sırdaşım, tek candaşımdı. Bana O’nu hatırlattı. Wilhelm de gözlerini kapattı dünyaya. O’nu sabırsızlıkla bekliyorum. Ama hala gelmedi. Uzun sanırım…
Ufaklıklarda kocaman olmuş. Artık ekmeklerini ellerinden yemiyorlar. Onları benim yerime teker teker öp. Büyük kardeş Sophie’nin avukat olmasına çok sevindim. Çok da başarılı… Hele Louis ne güzel şiirler yazıyor öyle… Arasıra okuyorum ondaki Louis’i…
Mutluyum sevgilim. Gözlüyorum… Bekliyorum… Ne garip geliyor; sevdiğinin ölümünü beklemek. Ama sende seveceksin burayı, birlikte, olmayan geceleri yaşatacak, deliler gibi dans edecek ve fundalıklardan çocuklarımızı seyredeceğiz.
Meleğim, bu mektubu gördüğünde büyük bir sevinçle okuyacaksın. Ve aynı sevinçle göğsüne basacaksın. Yüreğinden eksiltmediğim sesimi, bir kez daha iliklerinin nefesinde hissedeceksin. Lotte’m, melek yüzlü sevgilim, şu an yaşadığın sevinci bir ömür yaşa ve en kısa zamanda buraya gel. Bir bekleyenin var: Werther…
Sana ilk günkü gibi sarılacağım zamanın hasreti şimdiden ruhumu sardı.
Unutmadan, hanımını öldüren uşağı hatırladın mı? Hani şiddetle karşı çıkmıştım cezalandırılmasına… Bir süre önce buraya geldi. Ateşle olan imtihanı uzun sürmüş. Boynuma sarılıp teşekkür etti. Biraz da sohbet ettik. Neden yaşamasını istediğimi anlattım, biliyor olmasına rağmen merakla dinledi. Ne de olsa aynıydık! Sonra seni gösterdim. Bahçede güneşle sohbetleşiyordun. İkimiz için, hava ile rüzgâr dedi. Birbirine sıkıca sarılan iki can… Aynı nefesi soluyan iki kalbin tek vücut hali… Burada da aynı sevinci yaşayacağımızı söyledi.
Sevgilim, bir an olsun duraklamadan yazıyorum bu mektubu, içimden taşırdığım seni, sana yazıyorum. Mektubun içinde çok sevdiğin kırmızı bir gül var. Kokusu şimdiden oynaşmaya başladı. Sen uyurken ruhun kokuyu soluyacak ve uyanmana yardım edecek.
Meleğim, mektubumu, senin kadar güzel bir melekle gönderiyorum. Seni seviyorum. Sen uyurken, yastığının kenarına bırakacak. Ardından ruhuna üç kez “Werther!” diye fısıldayacak. Bir an da uyanacak ve gülümün kokusu gül yüzün güllerle süsleyecek… Sana ait olan satırları okuyacaksın. Tanrı’ya şükürler ediyorum, bana bu fırsatı sunduğu için, sende bol bol et…
Albert’e, kardeşlerine, küçük Wilhelm’e selamlarımı söyle. Biliyorum, inanmayacaklar ama aklım hep sizinle. Senden bir isteğim, son gün yarım kalan Menuet’e akşam ateşinde devam etmendir. Seni dinleyeceğim; piyanoda rüzgârlaşan zarif parmaklarının büyüsünü…
Sana okuduğum şiirleri hatırlıyor musun? Okumam için…
Şimdi sana yazdığım şiiri, senin okuman için yazıyorum ve elveda ediyorum. Seni seviyorum… Ruhumun tek ağrısı biricik Lotte…
Sevgilerle
Sana ait olan Werther…
Güneş fundalığa sürter, içindeki güzel el eder
Vadide coşkun kelebekler, güzel olan yüzündür çiçekler
Baharın hoş zamanı, ay ışığı gölgesinde
Gölgelemez hiç zaman, kalpler olunca birlikte
Hisset kalbimi ve at onunla
Sevinç çığlıkları, gözlerinde durunca
Lotte, sevgilim, rüzgâr bekler bizi
Gece sever hep, güneşli gözlerimizi
Saçlarının şelalesinde, aldığım her nefes
Canıma can kattı, gölgesindeki ateş.