Tarihi Yaşamak İçin: Türk Deniz Müzesi
Kendimi akan sular gibi kaptırmışım… Adımlarım ardıma bakarak sis gibi ilerliyor. Birden büyük bir odaya girdim. Dört bir yanımı saran tablolardaki gözlerin içine bakarak hayranlığımı belli etmeye başladım. Kimileri gözlerini kaçırıyordu benden. Sağımdaki kocaman tabloya baktığımda, her biri birbirinden cengâver şehitlerin resimlerini gördüm:”I.Dünya Savaşı’nda şehit düşen denizcilerin portreleri.” Gurur duymanın, göğüs kabartmanın ötesindeydi bu durum. Bizler için canlarını seve seve verenleri bir kez daha rahmetle andım. Tabloların önünde, canlı gözlerine bakarak ağır ağır yürüyorum. Birden Çeşmeli Hasan Zühtü Paşa çıktı karşıma. O ne heybetli duruş, bir eli dik bir eli kılıcında, üzerinde kefen bellediği üniforması. Gözlerindeki kararlılığa hayran kalarak ilerliyorum. Bir an da Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa çıktı karşıma; madalya ve nişandan taşan göğsündeydi gözlerim, O ise gözlerime bakıyordu. Niceleri vardı: Hobert Paşa, Zigala Paşa, Abdurrahim Fevzi Bey…
Başköşedeki ev sahipleri, diğerlerinden aşağı değildi. Belli ki fazlalıkları vardı; başköşedekilerin… Barbaros Hayrettin Paşa ile Kılıç Ali Paşa’nın huzuruna çıktım. Selam durdum, kelam ettim yiğitlerle. Bir de Turgut Reis tabi ki; gözlerindeki kararlılık… Asil ve keskin bakışlar atalarımı hatırlattı; onlar gibi olmayı…
Köşeyi dönünce Piri Reis ufka bakıyordu. Yeni bir seferin arifesindeydi belli ki; selam ederek ayrıldım gülen yüzüne tebessümle bakarak.
Kapıdan içeri girdiğimde kocaman bir geminin selamıyla Deniz Müzesi’nde olduğumun farkına vardım. O ne yelkenliydi öyle…
Sola döndüğümde kocaman bir “Yer Küre”ye hayranlıkla baktım. Sultan Abdülaziz tuğralı ve ahşaptı. Bahriye mektebinde okutulduğu not düşülmüştü yanına.(1864)
Oradan ayrılıp, gezintime devam ederken, “Hatırat-ı Zafer Mendili” çıkıverdi karşıma. Ham ipekten yapılmış. Ortasında Atatürk’ün resmi çevresinde Kurtuluş Savaşımızın önemli kahramanları resmedilmekte… Onlarca tarih kokulu mendil, görücüye çıkmış gibi bakıyordu bakanlara. Neler yok ki: Atatürk Hatıra Mendili, Osmanlı-Rus Harbi Hatıra Mendili, Çanakkale Savaşı Hatıra Mendili, Sultan V.Mehmet Han Hatıra Mendili, Sevgiliye Hatıra Mendili ve daha niceleri… Unutmadan, Hicaz Demiryolu’nun İnşasının Tamamlanması Hatıra Mendili’ni unutmamalıyım: Hicaz Demiryolu’nun inşasının 18 Ağustos 1908 yılında tamamlanması üzerine Şabahzade Muhammed Asaad Ali Kadi tarafından Sultan Abdülhamid Han için yazılan edebi metin işlemeli.
Mendiller zamanı koklatıyordu da pusulalar, kılıçlar, kamalar, barutlu silahlar, kitaplar…zamana yol aldırmıyor sanmayın. Ömrünüzde bu kadar çok ve farklı pusula görmeniz neredeyse imkânsızdır.
Başka bir bölüme geçtiğimde, Ertuğrul Yatı’nın şeref kamarası karşıladı beni. M.K. Atatürk’ün 1925-1937 yılları arası kullandığı kamara. İçerisindeki her şey o zamana götürüyor insanı; Gazi’nin masası, yatağı, aynası, sandalyesi…
Gözüm az ötedeki kâğıda ilişti: “Ölüm Raporu – M.K. Atatürk’ün doktorları tarafından düzenlenmiştir. 10 Kasım 1938” ibaresi bulunuyordu. Titredim. Okumaya çalıştım… 10 Kasım 1938 Perşembe sabahını yaşadım.
Hemen karşıda duran yatağa ilişti gözlerim. Hüzünlüydüm, kafamı dağıtmalıydım. Yatağın üzerindeki al bayrağa bakınca anladım kimin olduğunu. Ve yakınlarda vizyona giren “Mustafa” filmiyle ilgili polemikler aklıma geldi. Duyduğuma göre film Atatürk’ün boyunun kısa olduğunu söylüyormuş da, kimileri buna karşı çıkıyormuş.”Can Dündar’a bir kez daha teşekkür ediyorum.” 16.Louis tarzı karyola M.K. Atatürk tarafından Savarona Yatı’nda kullanılmıştır.” (Bu tür polemiklerin Gazi’yi rahatsız ettiğinin farkında olmayan kalabalığa sesleniyorum: Deniz Müzesi ana sergi binasına, gezintiye gitsinler… Gözlerine de inanırlar artık.) Atatürk’ün diğer kişisel eşyaları ve vasiyetinin kopyası da bu bölümde bulunmaktadır.
Anlatmakla bitmeyecek bir müze. Kaptan-ı Derya Hızır Hayreddin (Barbaros Hayrettin) Paşa’nın sancağından tutun da 1453 yılında İstanbul’un kuşatılmasını engellemek için Bizanslılar tarafından Haliç’in ağzına çekilen “zincir”e kadar onlarca tarihi eserin sergilendiği bir tarih sahnesi.
Aşağıya sizler için çektiğim birkaç fotoğrafı ekliyorum. İlgilenenlere adresi vereyim: 1961 yılında müze Beşiktaş semtinin İskele Meydanı’nda Türk Amirali Kaptan-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa’nın anıtı ve türbesi yanındadır.