1927’de yayımladı ilk hikâyesini ve bunun ardından 1933 yılında “Yavaşlayan Ömür” isimli şiiriyle adını duyurmaya başladı.

İçinde hep bir yazma aşkı vardı O’nun. Nitekim hala da yanıp alevleniyor bu aşk. Şiire âşıktı. Kelimelerle oynamak, ona apayrı bir dünyanın kapılarını aralıyordu. Etrafa savrulan sözcükleri toplamayı da âdet edinmişti kendisine, bir köşeye not etmese de zihninde büyütüyordu aşk ağacını.

Okul hayatı sürgündeki kuşlar gibi geçti. Konya, Kayseri, Adana, Tarsus ve Kozan’da tamamladı ilk ve orta öğrenimini. 1933 yılında Kuleli Askeri Lisesi’ni bitirdiğinde 19 yaşındaydı. Sene 1935 dediğinde Anadolu ve Trakya’nın neredeyse tamamını kapsayan bir sefere çıktı. Aynı yıl havaya çizmişti dünyasını, soranlara “Havaya Çizilen Dünya” dedi.

Tam onbeş yıl sürdü Piyade Subaylığı hayatı. Onbeş yılı tamamladığında önyüzbaşı rütbesiyle 1950 yılında ordudan ayrıldı. Bir süre Çalışma Bakanlığında kanat çırptı. Sürgündü, şair, gökyüzünün doğasına…

İstanbul Aksaray’da “Kitap Kitabevi”ni açtı ve yayımcılığa başladı. 1960 yılında “Türkçe” isimli aylık dergi çıkartmaya başladı. Sonunda sürgünde sürgülenen düşleri, düşkünlüğünden kurtulmuş; karanlık gecelerde siluetini gördüğü aşkına kavuşmuştu.

Hiçbir edebi akımdan ve sanatçıdan etkilenmemesi, kendi akımının mimarı olması onu yüceltiyordu. Öyle ki tarihler 1967’yi gösterdiğinde ABD’deki Milletlerarası Şiir Forumu tarafından “En iyi Türk Şairi” seçilmişti. Sanatını, “Sanat eseri hem bir saat gibi içinde bulunduğumuz zamanı, hem de bir pusula gibi gidilmesi gereken yönü işaret etmelidir.” İfadeleriyle anlatıyordu. Söz sultanıydı. Şiire, karşı konulamaz bir tutku ile bağlanmış, damarlarından adım adım kalbine akıtmıştı ruh haletinin deryalarını.

Şiirleri bütün edebiyat dergilerinde kendine yer buldu. Sözler kifayetten ırak kaldı O’nun yanında, gözler anlamsız…

1914 yılında hayata gözlerini açan şairimiz Fazıl Hüsnü Dağlarca, geçirdiği akciğer enfeksiyonu sonucu Acıbadem Kadıköy Hastanesinde tedavi görmektedir. Şu an da sağlık durumu iyi ve gelen misafirlerini sıcak karşılıyor.

Yolunuz düşerse bir uğramak istemez misiniz söz sultanına, iki çift gönlünü alıp, yüzündeki tebessüme ortak olmak istemez misiniz?

Sizlere onun dizeleriyle veda etmek istiyorum…

GECEYE KARŞI MÜDAFAA

Bu adam ölmüştür ama,
Düşmedi toprağa henüz vakit.
Hayatını devrettik ağaçlara
Kalbi kimlere ait.

Bu adam ölmüştür ama,
Başucundan ayrılamadık.
Sonsuz kederinde gecelerimizin
Nedendir hala bu beyazlık.

Bu adam ölmüştür ama,
Henüz durmadı nehir.
Ve nasibi muhteşem kuşlar gibi
Onu götürebilir.

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA